25 Mayıs 2012 Cuma

Maddenin Değişimi ve Tanınması

A)Su Halden Hale Girer

İŞTE YAĞMURUN OLUŞMASI!Yağmurun oluşmasında 2 işlem gerçekleşiyor. Yoğunlaşma ve buharlaşma. Güneş ışığının etkisi ile her gün yüz binlerce metreküp su buharlaşarak atmosfere doğru yükseliyor. Ve yükseldikçe soğumaya başlıyor. Öyle biran geliyor ki su buharı işinin çok düşük olduğu bir bölgeye geliyor.
Soğuk hava katmanına rastlayan buhar tanecikleri havadaki toz parçacıklarına tutunarak su damlaları haline dönüşüyor. Bunlar birleşerek bulutları oluşturuyor. Bu su damlacıklarının yeryüzüne düşmesi yani yağmur oluşturması için belirli bir büyüklüğe gelmesi gerekiyor. Bu da yüz binlerce su damlacığının birleşmesi anlamına geliyor. Yeterli büyüklüğe ulaşınca yerçekiminin etkisiyle yere düşmeye başlıyor. Bütün bu anlattığımız işlemler ise ortalama 8 gün sürüyor.
Sizlere bir soru; yağan yağmurun süresi neye bağlı? Bir bulutun yarısı yağmur olarak yağar bu da tahminen 30 dakika sürer. Ama bulutlar devamlı oluşursa yağmur günlerce yağar.
Peki hava kapalı olduğu halde bazen yağmur yağmaz bunun sebebi ise; su damlalarının sıcak ve kuru bir hava katmanından geçiyor olmasıdır. Burada su damlaları yeniden buharlaşır ve yağmur oluşmaz.
Hiç dikkatinizi çekti mi bilmiyorum, sağanak yağmur yağarken ilk taneler her zaman daha iridir. Bunun sebebi de yağmur damlalarının yeryüzüne inerken soğuk ve nemli hava ile karşılaşmasıdır. Soğuk ve nemli katmandan geçen damlalar buharlaşmadan yeryüzüne inerler. Bu sırada hacim yönünden büyüdükleri gibi havanın nemini de aldıkları için daha da büyürler. Ve sağanak yağmurda ilk taneler daha büyük olur. Arkadan gelen damlalar ise nemi azalmış bir katmandan geçtikleri için ilk tanelerden daha küçüktür.
Yağmurun yağması için su damlalarının belirli bir büyüklüğe gelmesi gerektiğin söylemiştik. Bu da damlaların birbiri ile birleşmesi ile olmaktadır. Bu birleşme 2 türlü olur. Çarpışma ile birleşme ve kristalleşme ile birleşme.
1-Çarpışma İle Birleşme: Buluttaki su tanecikleri rüzgârın etkisi ile bir oraya bir buraya itilirler. Birbirlerine çarptıkça birleşerek su damlacıklarını oluştururlar. Oluşan su damlacıkları da kümeleşerek su damlalarını meydana getirirler. Bu damlalar belirli bir ağırlığa ulaşınca havadan daha ağır hale gelerek yere yağmur olarak düşerler.

2-Kristalleşme Yolu İle Birleşme: Hava sıcaklığı birdenbire düşerse su tanecikleri donarak buz kristallerini oluştururlar. Bu kristaller yere düşerken daha sıcak bir hava katmanının içinden geçer. Burada eriyip yeryüzüne yağmur olarak iner.

B)Isı ve Sıcaklık

Isınma ve Soğuma
Çorba servisi için masaya koyduğumuz kâseyi rahatlıkla tutarız. Kâseye kaynamakta olan tencereden çorba koyduğumuzda kâseyi tutamayız. Kâse sıcak çorbanın etkisiyle ısınır. Bir süre beklediğimizde çorbanın soğuduğunu fark ederiz.Farklı sıcaklıktaki iki madde birbirine temas ettiğinde sıcaklığı yüksek olan soğur, düşük olan ise ısınır.

Isı Alışverişi Nasıl Gerçekleşir?
Umut, içmek için ısıttığı süt çok ısınınca soğutmak istedi. Bunun için sıcak süt olan bardağı soğuksu dolu kabın içine yerleştirdi. Bir süre sonra sütün soğuduğunu, kaptaki suyun ısındığını fark etti.
Çünkü süt ısı verdiği için soğumuş, su da ısı aldığı için ısınmıştır. Sıcaklıkları farklı bu iki madde arasında ısı alışverişi olmuştur.
Umut ısı alışverişini daha iyi anlamak için bir deney yapmaya karar verir. Bir bardağa buz doldurarak içinde musluk suyu bulunan kabın içine koyar. Bardağa ve kaba birer termometre yerleştirerek sıcaklıklarını ölçer.

1.Buz dolu bardağın sıcaklığı, kaptaki suyun sıcaklığından düşüktür.
2.Bir süre sonra bardaktaki termometrede sıcaklık yükselirken kaptakinin sıcaklığı düşmektedir. 3.Soğuk olan ısı almakta, sıcak olan ısı vermektedir.
4.Isı akışı, sıcaktan soğuğa doğru olmaktadır,
5.Her iki termometrenin sıcaklığı eşit duruma gelmiştir. Demek ki ısı alışverişi tamamlanmıştır.
6.Isı alışverişi maddelerin sıcaklıkları eşitlenene kadar sürer
Isı ve Sıcaklık Farklıdır
Suna, bir çaydanlık ve cezveyi su ile doldurdu. Bunları ocağın aynı miktarda ısı veren bölümlerine koyarak 5 dakika ısıttı. Çaydanlığın ve cezvenin sıcaklıklarınıölçtüğünde cezvedeki suyun sıcaklığının daha yüksek olduğunu gördü.
Eşit miktarda ısı almalarına rağmen miktarı az olan sıvının sıcaklık artışı daha fazla oldu. Buradan anlıyoruz ki ısı ve sıcaklık farklı kavramlardır.
Not: Isı bir enerji türüdür.Sıcaklık termometre ile ölçülen değerdir. Bir bardak suyun ısı enerjisi vardır. Termometre kullanarak bu bardaktaki suyun sıcaklığını ölçeriz.
Termometrede sıcaklık derece selsiyus olarak ölçülür ve °C ile gösterilir. °C ile ifade edilen kavramlar sıcaklıktır. "Bugün havanın ısısı 26 °C'tur." kullanımı yanlıştır. 26 °C olan havanın ısısı değil, sıcaklığıdır
C)Isı Maddeleri Etkiler
Maddeler Isının Etkisiyle Genleşir.
Katılarda Genleşme
Isının etkisiyle sıcaklıkları artan maddelerin boyutları da değişir.
Isının etkisiyle maddelerin boyutlarının değişmesine genleşme denir.
Genleşme, maddelerin cinsine göre farklılık gösterir.
Gözlük camları çerçeveler ısıtıldıktan sonra takılır. Böylece ısının etkisiyle çerçeveler genleşirse camın düşüp kırılması önlenmiş olur.
Sıvılarda Genleşme
Ağzına kadar dolu olan çaydanlık ya da tencere ısıtılınca taşar. Bu olay yalnızca katıların değil, sıvıların da genleştiğini gösterir. Genleşen suyun hacmi arttığı için çaydanlığa sığamaz, taşar.
Sıvılar, katılara göre daha fazla genleşir.Çaydanlıktaki su genleşirken, çaydanlık da genleşir. Ancak su daha fazla genleştiği için taşar.
Genleşmenin Olumlu Etkileri
1.Gazların genleşmesinden yararlanarak insanlar balonu yapmışlardır. Balondaki hava ısıtılır. Isınan hava genleşerek hafifler. Böylece balon yükselir, içindeki hava soğuyunca balon alçalır.
2.Yangın sırasında sıcaklığın yükselmesi ile genleşen maddelerin devre oluşturmasıyla yangın alarm sistemleri yapılmıştır.
3.Termometreler maddelerin sıcaklıkla genleşmesi özelliğinden yararlanılarak yapılmıştır.
4.Ütü, fırın, buzdolabı, çamaşır ve bulaşık makinelerinde kullanılan termostatlar genleşme oranları farklı maddelerden yapılır. Belli bir sıcaklığa ulaşınca termostatlar devreyi ya kapatarak ya da açarak cihazın sıcaklığını ayarlar.

Genleşmenin Olumsuz Etkileri
1.Yazın genleşen elektrik telleri, kışın büzülünce çok gerilip kopabilir.
2.Sıcak su konan cam bardak ya da tabaklar ani genleşmeden dolayı kırılabilir.
3.Çerçeveler genleştiği için gözlük camları düşüp kırılabilir.
4.Metal malzemelerle yapılan levha, köprü, boru hattı ve tren yollarında genleşmenin etkisiyle bükülmeler olabilir. Önlem olarak köprüler, raylar yapılırken boru hatları döşenirken genleşme payı bırakılır.
5.Mutfak tüpleri, konserve kutuları ve spreyler aniden ısınınca patlayabilir.
6.Kullanılan malzemelerin sık sık genleşip büzülmesi binanın yıpranmasına neden olur
Buharlaşma
Bulutun oluşmasını hatırlayalım: Yeryüzü sularının ısının etkisiyle buharlaşmam sonucu bulutlar oluşur. Eğer hava sıcaklığı fazla ise buharlaşma daha çok olur. Çünkü su buharlaşırken çevresinden ısı alır.
Kolonya döktüğümüzde elimiz ıslanır. Bir süre sonra elimizin ıslaklığı gider çünkü kolonya buharlaşır. Bu sırada elimiz serinler. Bunun nedeni kolonya buharlaşırken elimizden ısı almasıdır.
Yukarıda anlattığımız olayların tümünde sıvı maddeler buharlaşarak gaz hâle geçmiştir. Sıvılar buharlaşırkençevreden ısı alır.
Bir Sıvının Buharlaşması Nelere Bağlıdır?
1.Havanın sıcaklığı: Soğuk havalarda buharlaşma az olur. Kışın çamaşırlar geç kurur.
2.Havadaki nem oran: Havadaki su buharı (nem) oranı fazla ise buharlaşma az olur. Karadeniz Bölgesi'nde havanın nem oranı fazla olduğu için deniz suyu az buharlaşır.
3.Rüzgâr: Rüzgâr buharlaşmayı hızlandırır.
4.Suyun yüzey genişliği: Geniş yüzeylerde buharlaşma hızlı olur.
Yoğuşma
Bulutları oluşturan su buharı, soğuk hava katmanındayoğuşarak su damlacıklarına, sonra da yağmura dönüşür.
Buzdolabından çıkardığımız soğuk bir kabın dış yüzeyinde buğulanma olur. Bunun nedeni havada bulunan su buharının soğuk kabın dış yüzeyine çarparak yoğuşmasıdır.
Su buharı, soğuk ortamlarda yoğuşarak sıvı hâle geçer. Gaz hâlindeki maddeler yoğuşurken çevreye ısı verir. Çevre sıcaklığının düşmesi yoğuşmayı hızlandırır.

Kaynama
Bir kaba su koyup ısıttığımızda suyun sıcaklığı gittikçe artar. Sıcaklık arttıkça buharlaşma hızlanır.
Isı vermeye devam ettiğimizde suyun içinde kabarcıklar oluşmaya başlar. Su belli bir sıcaklığa geldiğinde kabarcıklar hâlinde buharlaşmaya başlar. Bu olaya kaynama denir. Suda oluşan kabarcıklar su buharıdır.
Kaynayan suyu ısıtmaya devam ettiğimizde suyun sıcaklığı değişmez. Su kaynarken sıcaklığı sabit kalır. Çünkü kaynama sırasında suya verilen ısı enerjisi buharlaşma için kullanılır.

Kaynama ve buharlaşmayı karşılaştırırsak;
Kaynama
Sıvının her yerinde olur.
Belli bir sıcaklıkta gerçekleşir.
Kaynama süresince sıcaklık değişmez.
Sıvının hızla buharlaşmasıdır.
Buharlaşma
Sıvının yüzeyinde olur.
Her sıcaklıkta gerçekleşir.
Buharlaşan maddelerin sıcaklığı değişebilir.
Sıvının ısı alarak gaz hâle geçmesidir.

19 Mayıs 2012 Cumartesi

Işık ve Ses

A. IŞIK
Işık ve Işık Kaynakları
Çevremizdeki varlıkları görebilmek için ışığa ihtiyaç duyarız. Gündüz etrafımızı görmemizi sağlayan ışık Güneş'ten gelir. Güneş, doğal bir ışık kaynağıdır. Geceleri ise yapay ışık kaynakları kullanarak çevremizi aydınlatırız.
Işık üreten maddelere ışık kaynağı denir. Kendiliğinden ışık yayan kaynaklar doğal ışık kaynağı, insan yapımı kaynaklar ise yapay ışık kaynağı olarak adlandır
Teknoloji geliştikçe çok çeşitli ve gelişmiş aydınlatma araçları bulunmaktadır. Maçlarda kullanılan spot lambaları ve halojen lambalar bunlardan bazılarıdır.





Işık Nasıl Yayılır ?
Işık doğrular boyunca yayılır. Yani doğrusal bir yol izler.Araba farından çıkan ışık ışınlarının, güneş ışınlarının doğrular boyunca ilerlediğini her gün gözlemleriz.Bir engelle karşılaşmadığı sürece ışık ışınları her yöne yayılır.
Araba farından çıkan ışık ışınlarının, Güneş ışınlarının doğrular boyunca ilerlediğini her gün gözlemleriz.
Bir engelle karşılaşmadığı sürece ışık ışınları her yöne yayılır
Işığın Maddelerden Geçişi
  Işık yayılırken içinden geçemediği cisimlerle karşılaşırsa yoluna devam edemez. Bu cisimler taş, demir gibi ışığı geçirmeyen cisimlerdir. Işık havada her yöne yayılır. Hava ışığı geçirir. Bu nedenle Güneş ışınları çevremizi aydınlatır. Bazı cisimler de ışığı tam olarak geçirmez. Yarı yarıya geçirir.
Işığı geçiren cisimler saydam olarak adlandırılır.
Işığı az geçiren cisimlere yarı saydam cisim denir.Işığı hiç geçirmeyen cisimler ise saydam olmayan ya da opak olarak adlandırılır.
Gündüz güneş ışığının evi aydınlatması için saydam bir madde olan cam kullanılır.
Gölge Oluşumu
Işık, yayılırken saydam olmayan bir cisim ile karşılaşınca cismin arkasına ulaşamaz. Bu nedenle saydam olmayan cisimlerin arkasında karanlık bir bölge oluşur. Bu bölgeye gölge denir.
Bir cismin gölgesi kendisine benzer. Cisimlerin gölgelerini bir ekran üzerine düşürebiliriz.
Gölge oluşumu cisimlerin şekline ve büyüklüğüne bağlıdır. Çiçeğin gölgesi çiçek şeklindedir. Büyük cismin gölgesi de büyük olur.
 
Not: Gölge oluşumu ışığın doğrusal yolla yayıldığının bir kanıtıdır. Işık doğru boyunca yayılmasaydı gölge oluşmazdı.
Farklı Gölgeler
Saydam olmayan bir cisme iki ışık kaynağından ışık gönderilirse iki gölge olur.
Cisme daha yakın olan ışık kaynağının etkisiyle oluşan gölge açık, diğeri ise koyudur.
Bu gölgelerden koyu olanı tam gölge, açık olanı ise yarı gölge olarak adlandırılır.
Cisme farklı yönlerden ışık geldiğinde cismin her iki yanında gölge oluşur.
Gölgeler, ışığın geldiği yönün tersi yönde oluşur.
Bir ışık kaynağının her iki yanına konulan opak cisimlerin, ışık kaynağının bulunduğu yerin tersi yönde gölgeleri oluşur.
Güneşin Oluşturduğu Gölgeler
Dünya'mız kendi etrafında dönerken gün içinde Güneş farklı yerlerde bulunur. Sabah ve akşam saatlerinde Güneş yere yakın görünür. Öğle ise Güneş en tepededir.
Güneş'in konumuna göre cisimleri gölge uzunlukları da farklı olur.
Güneş'in günün farklı saatlerinde farklı uzunlukta gölgeler oluşturmasından yararlanılarak güneş saati yapılmıştır.

Sabah
Güneş ışınları eğik geldiği için uzun gölgeler olşur. Gölge batı yönüne doğru uzanır.
Öğle
Güneş ışınları dik geldiği için kısa gölgeler oluşur.
Akşam
Sabah olduğu gibi eğik gelen ışınlar uzun gölgeler oluşturur. Gölge doğu yönüne doğru uzanır.

B. SES
Ses Kaynakları
Ses üretebilen varlıklara ses kaynağı denir.
Ses kaynakları doğal ve yapay olmak üzere 2 şekilde ele alınır.

Doğal Ses Kaynakları : Kuş, kedi, köpek, insan ..vb

Yapay Ses Kaynakları : Piyano, radyo, flüt …vb.
Ses Nasıl Oluşur?

Bir flütten ses çıkarabilmek için üfleriz. Flütün içindeki hava deliklerden çıkarken titreşir ve ses oluşur, insanlar konuştuğunda ise ciğerlerimizden gelen hava ses tellerini titreştirir. Böylece ses çıkarmış oluruz.
Ses, bir cismin titreşmesi ile oluşur.
Kaynağından çıkan ses, dalgalar hâlinde etrafa yayılır ve biz bu sesleri duyarız.
Sesin Yayıldığı Ortamlar
Tuna, bir çanı sallayarak ses çıkardı. Çandan çıkan sesi hem kendisi hem de kardeşi işitmiştir.
  Sonuç: Ses havada yayılır.

  Çanı su dolu kabın içine daldıran Tuna çanı salladı. Oluşan sesi ikisi de duyabilmişti.
  Sonuç: Ses sıvı ortamlarda yayılır. Yunuslar gibi denizlerde yaşayan canlılar suda ses çıkararak haberleşirler.

Tuna, kardeşini diğer odaya göndererek kapıyı kapattı. Çanı sallayarak ses oluşturdu. Kardeşi yanına gelerek sesi duyduğunu söyledi.
   Sonuç: Ses katı ortamlarda yayılır.

Ses Nerelerde Yayılmaz?

Havası boşaltılan fanusun içine konulan radyonun sesini duyamayız.

Ses, havasız ortamlarda yayılmaz. Bu nedenle Güneş'te oluşan patlamaları duyamayız.

Oysa Güneş'in ışığı Dünya'mıza ulaşır. Işık, havasız ortamda yayılır.

İçinde hava olan fanusun içindeki radyonun sesini duyabiliriz.

Ses, maddesel ortamlarda yayılır. Uzayda hava olmadığı için ses yayılmaz.

Farklı Maddeler Farklı Sesler Üretir
İlke, masanın üzerindeki eşyalara kaşıkla vurarak farklı sesler oluşturdu.

Çelik tencereden çıkan ses diğer cisimlerden çıkan sesten daha güçlüydü.

Şiddeti en az olan ses plastik toptan çıkmıştı.

Aynı ses kaynağı kullanılarak farklı maddelerden oluşan ortamlarda farklı sesler elde edilir.

Ses Hangi Ortamda Daha Hızlı Yayılır?

Denizde yüzerken daldığımızda dalgaların sürüklediği taşların sesini duyarız. Sürüklenen taşların sesini suyun dışında iyi duyamayız. Suyun içindeyken bu sesi daha iyi duyarız.

Ses, suda havadan daha hızlı yayılır.

Demir bir boruya çubukla vurduğumuzda boruya kulağını dayamış olan bir arkadaşımız çıkan sesi hemen duyar. Bu ses, havada ve suda bu kadar hızlı yayılmaz.

Ses, katı maddelerde sıvılardan daha hızlı yayılır.

Ses Yalıtımı

Yün, pamuk, plastik, köpük, cam yünü gibi maddeler sesi az iletir. Ses yalıtımı, sesin yayılmasının önlenmesidir. Ses yalıtımında yukarıda sözü edilen maddeler gibi sesi az ileten maddeler kullanılır.

Ses bulunduğu ortama göre yayılır.İnsanlar, sesin bu özelliğinden yararlanarak ses yalıtım malzemeleri yapmıştır. Binalarda katlar arasına ve binanın duvarlarına köpük, lastik vb. maddeler konularak sesin diğer katlara yayılması ve dışarıdaki seslerin içeri girmesi önlenmiş olur.
 
 
Uçak, araba, otobüs gibi taşıtlarda motorun sesi gürültüye neden olur. Bu gürültünün ve taşıtlar ilerlerken çıkan sesin yolcuları rahatsız etmemesi için taşıtlarda da ses yalıtımı yapılır.

Egzozlara takılan susturucular da bu amaçla kullanılır.




Canlılar Dünyasını Gezelim,Tanıyalım

A. CANLILARIN SINIFLANDIRILMASI

Canlılar Nasıl Sınıflandırılır ?
  Yeryüzünde milyonlarca canlı vardır. Bunların her birini incelemek çok zordur. Benzer özellikte olan canlıları bir grupta toplamak onları incelememizi kolaylaştırır. Bu nedenle canlılar benzerlik ve farklılıkları dikkate alınarak  sınıflandırılmıştır.
Sınıflandırma yapılırken
Dış görünüşleri,
İç yapıları,
Hareket, beslenme ve çoğalma özellikleri göz önünde bulundurulmuştur.

Canlılar aşağıdaki şekilde sınıflandırılmıştır.
1)Bitkiler
2)Hayvanlar
3)Mantarlar
4)Mikroskobik Canlılar

1. BİTKİLER
İnsan ve hayvanların en önemli besin kaynağı olan bitkilerin yaşam alanları çok geniştir. Kara ve su ortamlarında, çöllerde birçok bitki çeşidi vardır.
Nilüfer, kamış ve sazlar su ortamında yaşarken kaktüs çöllerde yaşar.Elma,gelincik,çam gibi bitkiler karada yaşar.
Bir yerin iklimi, o yerde yetişen bitki çeşitliliğinde etkilidir.
Örneğin, yurdumuzda farklı iklim türlerinin etkili olması nedeniyle çok çeşitli bitkiler yetişir. Çay bitkisi yalnızca Doğu Karadeniz Bölgesi'nde yetişirken Akdeniz Bölgesi'nde yetişen turunçgiller iç bölgelerde yetişmez.

Bitkiler yapısal özelliklerine göre,
Çiçeksiz bitkiler,
Çiçekli bitkiler olarak sınıflandırılmıştır.
Çiçeksiz Bitkiler
Çiçekleri olmayan bu bitkiler ağaç diplerinde, nemli toprak yüzeylerinde, bataklıklarda ve sularda yaşar.Eğrelti otu, atkuyruğu ve kibrit otları daha gelişmiş çiçeksiz bitkilerdir. Yaprak ve gövdeleri olduğu için su ve besin taşıyan yapılara sahiptirler. Ormanlarda, nehir ve göl kıyılarında yaşarlar.


Çiçekli Bitkiler
Çevremizi ve doğayı güzelleştiren sebze ve meyveleri elde ettiğimiz en gelişmiş bitkilerdir.
Çiçekli bitkilerin kök, gövde, yaprak ve çiçek gibi yapıları vardır. Bitkinin yaşamsal faaliyetlerini yürütebilmesi için bu yapıların her birinin ayrı bir görevi vardır.


Kök
Bitkinin toprağın altında kalan kısmıdır.
Havuç, kereviz, turp gibi kökünde besin depolayan bitkilerin köklerini yeriz. Soğanın saçak gibi, havucun kazık gibi kökü vardır.
Kök, bitkiyi toprağa bağlar, tutunmasını sağlar.
Bitkinin yaşaması için gerekli olan topraktaki su ve mineralleri alır. Bitki köklerinde toprağın derinliklerine ulaşmayı sağlayan emici tüyler bulunur. Emici tüyler, kökün topraktaki su ve suda çözünmüş maddeleri emmesini sağlar.
Gövde
Bitkinin toprak üstünde bulunan kısımlarından biridir. Bazı bitkilerde ince ve yumuşak olan gövde çoğunlukla kışın kurur. Bu bitkilerin gövdelerine otsu gövde denir. Bazı bitkilerin gövdeleri ise sert olup otsu gövdelerden sağlamdır. Bu bitkilerin gövdeleri odunsu gövde olarak adlandırılır.
Bazı bitkiler gövdeleriyle yerde sürünür ya da bir yere sarılır.
 Yer elması, patates, kavun, karpuz gibi bitkiler gövdelerinde besin depolar. Bu bitkilerin gövdelerini yeriz. Kökün topraktan aldığı su ve mineraller gövdeye ulaşır. Bu maddeler gövdenin yapısındaki borucuklarla taşınır.
Görevleri
Bitkinin dik durmasını sağlar.
Kökten gelen maddeleri yapraklara taşır.
Bitkinin çiçek, yaprak ve meyvesini taşır.
Yapraklarda üretilen besini diğer yapılara taşır.

Yaprak
Bitkilerin besin üreten kısımlarıdır. Şekli bitkiden bitkiye değişmesine rağmen rengi çoğunlukla yeşildir. Yaprak sapıyla gövdeye bağlanır. Üzerinde iletimi sağlayan damarlar vardır.
Görevleri
Besin yapar. Yapraklarda bulunan yeşil tanecikler su, karbondioksit ve güneş ışığı ile birleşerek besin oluşturur. Bitki; suyu kökleriyle topraktan, karbondioksidi havadan alır. Bitkiler besin üretirken havaya oksijen verir. Bitkinin besin yapma işi fotosentez olarak adlandırılır.
• Solunum yapar. Bitkiler de bütün canlılar gibi solunum yaparken oksijen alır, karbondioksit verir. Solunum yine tüm canlılarda olduğu gibi gece gündüz devam eder.
• Terleme yapar. Bitkiler topraktan aldıkları suyun tümünü kullanmaz. Fazla su yapraklardan dışarı atılır. Buna terleme denir. Yapraklarda terlemeyi sağlayan gözenekler vardır. Terleme sıcak ortamlarda daha hızlı olur.

Çiçek
Bitkilerin üreme organlarıdır.

Taç yapraklar olarak adlandırılan renkli yapraklar; kokusu ve güzelliği ile bazı hayvanların dikkatini çeker. Kuş, böcek gibi hayvanlar çiçeklere konarak erkek organlardaki tozları dağıtırlar. Tozların dişi organa ulaşması tohumun oluşmasını sağlar. Tohum dişi organda oluşur.
Çanak yapraklar, tomurcuk halindeyken taç yaprakları çevreleyen yapraklardır. Çiçeği olumsuz şartlardan korur. Tomurcuk açılınca çiçeğin alt kısmında kalır.

2. HAYVANLAR
 Hayvanlar yaşama ortamlarına, vücut yapılarına, beslenme ve üreme şekillerine göre birçok şekilde gruplandırılabilir.
Bilim adamları, hayvanları omurgalı ve omurgasız hayvanlar olarak iki grupta incelerler
Omurgalı Hayvanlar Memeliler: Omurgalı hayvanların en gelişmiş grubudur. Doğurarak çoğalır, yavrularını sütle beslerler. Akciğer solunumu yaparlar. Çoğunluğu karada yaşarlar, inek, fil, zürafa, at, deve, geyik otla; kurt, aslan, kaplan, çakal etle; fare, ayı hem etle hem de otla beslenen memeli hayvanlardır. Yunus, fok ve balina suda 'yaşayan memelilerdir
Kuşlar: Vücutları tüylerle kaplıdır. Ağız yerine gagaları vardır. Uçmalarını sağlayan kanatları vardır. Ancak tavuk, hindi, 'devekuşu ve penguen gibi kuşların kanatları olduğu hâlde uçamazlar.
Sürüngenler: Ayakları köreldiği için sürüngenler adı verilmiştir. Yılanların hiç yokken kaplumbağa, timsah ve kertenkeleler de küçük ayaklar vardır. Vücutları sert pullarla kaplıdır. Yumurta ile çoğalır, akciğer solunumu yaparlar.
Kurbağalar: Hem karada hem suda yaşarlar. Vücutları nemli ve kaygandır. Akarsu ve göl kenarlarında sinek ve böcekleri yapışkan dilleriyle avlayarak beslenirler.
Balıklar: Suda yaşar, solungaçlarıyla solunum yaparlar. Sudaki çözünmüş oksijeni solurlar. Kuyrukları ve yüzgeçleriyle hareket ederler. Sudaki küçük canlılar ile küçük balıkları ve bazı su bitkilerini yiyerek beslenirler. Köpek balığı, hamsi, alabalık, palamut, kefal gibi değişik adlarla anılan çok çeşidi vardır.
Tropikal Balıklar
Omurgasız Hayvanlar
Karada ve suda yaşayan birçok omurgasız hayvan vardır. Vücutları sert bir örtüyle kaplıdır.
Karada Yaşayanlar
Çekirge, kelebek, arı, sinek, pire gibi omurgasızlar, eklemli bacakları ile hareket eder. Bunlar karada yaşar.
Akrep, kırkayak,çıyan, solucan, salyangoz da karada yaşayan omurgasızlardandır.
Suda Yaşayanlar Denizanası, midye, mercan, ahtapot, yengeç,ıstakoz, denizyıldızı suda yaşayan omurgasız hayvanlardandır. Yengeç, ıstakoz, midye gibi omurgasızların sert kabukları vardır.

3. MANTARLAR
Mantarların birçok çeşidi vardır. Ağaç altlarında gördüklerimiz şapkalı mantarlardır. Sebze ve meyvelerde çok sık rastladığımız küf de bir mantar türüdür.
Nerelerde Yaşar?
Mantarlar nemli yerlerde, çoğunlukla ormanlarda, çeşitli yiyeceklerin (ekmek gibi), meyve ve sebzelerin üzerinde yaşar.

Yararlı Mantarlar
• Şapkalı mantarlar E vitamini açısından zengindir. Besin olarak kullanılır.
• Ekmek ve pasta yapılırken hamurun mayalanmasını sağlar.
• Peynir yapımında kullanılır.
• Peynir küfünden penisilin denilen antibiyotik elde edilir.
Zararlı Mantarlar
Bazı şapkalı mantarlar insanların zehirlenmesine neden olur.
El ve ayaklarda kaşıntıya, saçkıran ve pamukçuk hastalıklarına neden olur.
Yiyeceklerin küflenmesine neden olur.
Buğday, mısır, asma gibi bitkilerde hastalıklara neden olur.
4. MİKROSKOBİK CANLILAR
Gözle görülmeyecek kadar küçüktürler. Yalnızca mikroskopta görülebilirler. Mantarlar gibi zararlı olanlarının yanında yararlı olanları da vardır.
Nerelerde Yaşarlar?
Mikroskobik canlılar hava, su ve toprak gibi doğal ortamlarda, insan ve hayvan vücutlarında, besinlerde yani uygun sıcaklık ve besin olan her ortamda yaşarlar.

Deniz, göl ve okyanuslarda yaşayan bazı mikroskobik canlılar suyu oksijen bakımından zenginleştirir. Ayrıca buralarda yaşayan diğer canlılar için önemli bir besin kaynağı olur.
Hastalıklara Neden Olan Mikroskobik Canlılar
Mikroskobik canlılar çoğunlukla bulaşıcı hastalıklara neden olurlar.
Verem, tifo, kolera, tetanoz hastalıkları ile boğazda bademciklerin şişmesi ile oluşan hastalık bu canlıların etkisiyle olur.
Bu tür mikroskobik canlılar,
Üzüm suyundan sirke yapılması,
Sütten peynir elde edilmesi,
Sütün yoğurda dönüşmesi,
Bitki ve hayvan atıklarının çürüyerek toprağa karışması olaylarında rol oynar.
B. YAŞADIĞIMIZ ÇEVRE
Yaşam Alanları
Her canlı, her ortamda yaşayamaz. Canlılar yaşamlarını sürdürebildikleri ortamlarda yaşarlar. Bir kutup ayısı soğuk ortamlarda, deve ise sıcak ortamlarda yaşar. Canlılar, besin elde edebilecekleri, rahat büyüyebilecekleri ve çoğalabilecekleri ortamları yaşama alanı olarak seçer.
Canlılar yaşadıkları ortamlara kolayca uyum sağlar.

Kaktüs, çöl yaşantısına uyum sağlamıştır. Gövdesi su depolar. Terleme yoluyla su kaybını en aza indirmek için yaprakları diken şeklinde gelişmiştir. Oysa suda yaşayan nilüfer çiçeğinin böyle bir önleme ihtiyacı yoktur. Geniş yaprakları, fazla suyu terleme yolu ile dışarı atar. Çam ağaçları gibi soğuk ortamlarda yaşayan bitkilerin ise iğne yaprakları vardır.
Canlıların Beslenme İlişkisi
Canlılar, yaşamsal faaliyetlerini sürdürebilmek için besinlerden sağladıkları enerjiye ihtiyaç duyarlar. Her canlının beslenme şekli aynı değildir.
Bitkiler, fotosentez yaparak kendi besinlerini kendileri yapar. Böylece yaşamaları için gerekli enerjiyi sağlar.
Hayvanlar, mantarlar ve mikroskobik canlılar besinlerini başka canlılardan sağlar.
Tavşan havucu yer, tilki de tavşanı yer. Canlılar arasındaki bu şekildeki beslenme ilişkisine besin zinciri denir. Her canlı besin zincirinin bir halkasını oluşturur.
Besin zinciri denizde de oluşur. Karides deniz bitkilerini, kalamar karidesi, penguen kalamarı, foklar da penguenleri yer.
Doğal Çevre
Doğada, canlı ve cansız birçok varlık vardır. Doğadaki cansız varlıklar olan hava, su, toprak, güneş canlıların yaşamını sürdürebilmeleri için gereklidir. Bu cansız varlıkların kirlenmesi, bozulması ya da canlıların bunlardan yararlanmalarının engellenmesi canlıların yaşamını tehlikeye sokar.
Canlı ve cansız varlıklar doğada uyum içindedir. Bu uyum insanların birtakım etkileri sonucu bozulur.

Dünya,Güneş ve Ay


A. GÖKYÜZÜ MACERASI
Güneş, Dünya ve Ay’ın Şekli

Yıllar önce insanlar Dünya, Ay ve Güneş'in yuvarlak bir tepsi gibi düz olduğunu düşünürlerdi. Gökyüzünün ise Dünya'yı örten bir kapak olduğunu zannederlerdi.
İnsanlar Dünya, Ay ve Güneş'in küre şeklinde olduğunu öğrenene kadar çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir.
Gökyüzüne baktığımızda Güneş'i daire şeklinde görürüz. Bazı geceler Ay'ın da yuvarlak bir tepsiye benzediğini biliyoruz. Uzaydan çekilen fotoğraflar göstermiştir ki Güneş ve Ay da Dünya gibi küreye benzer bir şekle sahiptir.



Dünya, Ay'dan daha büyüktür. Dünya'nın çapı Ay'ın çapının yaklaşık olarak 4 katıdır.
Güneş'in çapı ise Dünya'nın çapının 109 katıdır. Güneş, Dünya nın bir milyon katı büyüklüğündedir.
Bütün bunlar gösteriyor ki bu gök cisimlerinden en büyüğü Güneş'tir.
Güneş, Dünya ve Ay'ı büyüklüklerine göre aşağıdaki gibi sıralarız.


Sıralamada Güneş, Ay'dan büyük olmasına rağmen Dünya'dan baktığımızda Güneş ve Ay aynı büyüklükteymiş gibi görünür. Bunun nedeni Güneş'in Dünya'mıza Ay'dan daha uzak olmasıdır.

Gökyüzündeki uçak, yanında durduğumuz otomobilden daha küçük görünür. Oysa uçak ile otomobil yan yana geldiğinde uçağın otomobilden defalarca büyük olduğunu anlarız.

Ay, Dünya'ya daha yakın olduğu için Güneş ile aynı büyüklükteymiş gibi görünür. Oysa Güneş, Ay'dan milyonlarca kez daha büyüktür. Güneş, Dünya'ya çok uzaktır. Bu nedenle gerçek büyüklüğünden çok daha küçük görünür.

Güneş Dünyamız'dan yaklaşık olarak 150 milyon km uzaklıktadır. Ay'ın Dünya'ya uzaklığı ise 384 000 km'dir.

Dünya, Güneş'e en uygun uzaklıktadır. Eğer Güneş'e daha yakın ya da uzak olsaydı Dünya'da yaşam olmazdı.

B. DÜNYA VE AY'IN HAREKETLERİ

Gece ve Gündüz Nasıl Oluşur ?

Bir günün bir kısmını gece, bir kısmını gündüz olarak yaşarız. Bunun nedeni Dünya'nın kendi etrafında dönmesidir.
Dünya bu hareketini 24 saatte tamamlar. Dolayısıyla 1 gün 24 saattir.
Dünya'nın dönüş süresi hiç değişmediği için Dünya'nın her noktasında bir gün 24 saattir. Bu süre yıl içinde hiç değişmez.
Dünya kendi etrafında dönerken Güneş'e dönük aydınlık yüzünde gündüz, Güneş'i görmeyen karanlık yüzünde ise gece yaşanır.
Gece ve gündüz süreleri yıl boyunca değişir. Gündüzler yaz mevsiminde 12 saatten daha uzun, kış mevsiminde ise daha kısadır.
Gün İçinde Güneş Neden Farklı Yerlerde Görünür?
Otomobille bir yere giderken yol kenarındaki ağaçlar ve evler hareket ediyormuş gibi görünür. Oysa yerleri sabittir, değişmez.

Gün içinde Güneş de farklı yerlerde duruyormuş gibi görünür. Bunun nedeni Dünya'nın kendi etrafında dönmesidir.


Gece yaşanan yere Güneş ışınları ulaşamaz. Dünya dönerken karanlık yüzü bir süre sonra yine Güneş ışınlarını almaya başlar.
Sabaha karşı etraf yavaş yavaş aydınlanır. Aydınlanmanın olduğu yerlerde Güneş doğudan yükselmeye başlar. Güneş ışınları eğik geldiği için varlıkların gölgeleri uzun olur. Aynı sebeple hava sıcaklığı düşüktür.
Öğle vakti Güneş tam tepededir. Güneş ışınları yeryüzüne dik ulaşır. Bu nedenle gölge boyu kısa, hava sıcaklığı daha yüksek olur.
Akşam saatlerinde Güneş batıda görünür ve aydınlanma az olur. Güneş yavaş yavaş gözden kaybolur. Aslında Dünya'nın hareketi sonucu bu yüzü Güneş'in bulunduğu yerin tersi tarafa döner. Güneş'in batması olarak adlandırdığımız bu olay sonucu gece başlar.
Not : Dünya, batıdan doğuya doğru döner. Batıdan doğuya doğru dönerken karanlık yüzü yavaş yavaş Güneş'e döner ve Güneş doğuda görünür

Dünya'nın Güneş Etrafındaki Hareketi

Dünya'mız bir yandan kendi etrafında dönerken bir yandan da Güneş'in etrafında dolanır. Dünya'nın Güneş etrafında dolanırken yaptığı hareket, kendi etrafındaki hareketi gibi dairesel harekettir. Ancak Güneş'in etrafında dolanırken izlediği yol tam daire şeklinde olmayıp şekildeki gibidir.


Dünya'nın Güneş etrafındaki bir tam dolanımı 1 yıl kabul edilir. Bu hareket tamamlandığında Dünya kendi etrafında 365 defa döner. Bu nedenle bir yılda 365 gün yaşanır. Bu süre içinde 12 ay, 52 hafta vardır.
Dünya'nın Güneş etrafındaki bir tam dolanımı aslında 365 gün 6 saat sürer. Dört yılda bir bu 6 saatlik süreler 1 gün olur (4x6 = 24 saat). O yıl şubat ayı 29 gün çeker. 366 gün yaşanan bu yıla artık yıl denir.
Gün ve yıl zaman birimleri doğa olayları sonucu belirlenmiştir. Ay, hafta, saat birimlerini ise insanlar belli ölçülere göre belirlemişlerdir.

Ay da Hareket Eder
Ay da Dünya'mız gibi kendi etrafında döner. Kendi etrafında dönerken aynı zamanda Dünya'nın etrafında da dolanır. Ay her iki hareketini de aynı sürede tamamlar. Bu süre yaklaşık olarak 29 gündür.
Dünya kendi etrafındaki dönüşünü 1 günde tamamlarken Ay 29 günde tamamlar. Ay, Dünya'ya göre kendi etrafında daha yavaş döner. Bu nedenle Dünya'dan Ay'ın hep aynı yüzü gözlemlenir.
Ay'ın Dünya'dan gözlenen yüzüne bir uzay üssü yapıldığını düşünelim. Ay'ın kendi etrafında ve Güneş'in etrafında dolanımı süresince bu uzay üssü Dünya'dan bakınca hep görünür. Ay'ın diğer yüzü Dünya'dan gözlenemez.
Ay, kendi etrafında dönerken ve Dünya'nın etrafında dolanırken Güneş'in etrafında da dolanmış olur.

Ay'ın Görünümleri
Ay'ın kendi ışığı yoktur. Dünya gibi Güneş'ten aldığı ışıkla aydınlanır. Bu nedenle Dünya'ya dönük yüzünü her zaman bir bütün olarak göremeyiz.

Ay'ın evrelerini şemayı ve açıklamaları inceleyerek öğrenelim.

1. Yeni Ay: Ay, Dünya ile Güneş arasındadır. Güneş, Ay'ın Dünya'dan görünmeyen yüzünü aydınlatır. Karanlık yüzü Dünya'ya dönük olan Ay, geceleri görünmez.

2. İlk Dördün: Ay, şişkin tarafı sağa dönük yarım bir daireye benzer. Bu devrede Ay, Dünya etrafındaki turunun 1/4'ini tamamlar.

3. Dolunay: Ay'ın Dünya'ya bakan yüzü tamamen aydınlanmıştır. Bu nedenle parlak bir daire şeklinde görünür.

4. Son dördün: Bu devrede Ay, Dünya etrafındaki dönüşünün 3/4'ünü tamamlar. Ay, şişkin tarafı sola dönük yarım daire şeklinde görünür. Bu evrede ilk dördünde görünen taraf karanlıktır.


Yaşamımızdaki Elektrik

A)Basit Elektrik Devresi
Devrede Ampullerin Parlaklığını Nasıl Değiştirebiliriz?
Basit bir elektrik devresinde
• pil
• ampul
• anahtar
• bağlantı kablosu
• duy bulunur.


Bir devrede birden fazla ampul ve pil de bulunabilir.
Devrede ampullerin ışık verebilmesi için devreyi oluşturan tüm elemanlar çalışır durumda olmalıdır.
Devrenin anahtarını kapattığımızda ampul ya da ampuller ışık verir.Devrede anahtar açıkken ampul ışık vermez.
Anahtarı kapattığımızda tellerden elektrik akar, ampul ya da ampullere elektrik ulaşarak devre tamamlanır ve ampul ışık verir.

Ampul Sayısının Değiştirilmesi
  Bir devrede ampulün daha parlak ışık vermesini sağlayabiliriz. Ampul sayısı fazla olduğunda pilden gelen elektrik enerjisi ampuller arasında paylaşıldığı için ampullerin parlaklığı azalır.Eğer bir devredeki ampul sayısını azaltırsak devre içinde kalan diğer ampul veya ampullerin parlaklığını arttırmış oluruz.
Bir devrede pil sayısı sabit tutulup ampul sayısı değiştirilerek ikinci bir devre oluşturuluyor.
I. devredeki ampul sayısı 3'e çıkarıldığında pilin sağladığı elektrik enerjisi yeterli olmayacağından ampuller ışık vermez.
Her iki durumda da pil sayısı sabit tutuluyor, ampul sayısı değiştiriliyor. Bu nedenle pil sayısı kontrollü değişken, ampul sayısı bağımsız değişkendir. Ampullerin parlaklığı ampul sayısına bağlı olarak değiştiği için bağımlı değişkendir.
  Basit bir elektrik devresinde ampul sayısını artırarak ya da azaltarak ampulün parlaklığını değiştirebiliriz.

Devre Elemanlarının Sembolle Gösterimi
  Devrelerde kullanılan ampul, pil ve anahtar farklı şekillerde ve özellikte olabilir. Ancak bu elemanların devredeki işlevleri hep aynıdır, değişmez.
  Devredeki elemanları çizmek zaman alacağından, elemanların şekil ve özellikleri farklı olabileceğinden her bir eleman sembolle gösterilir.
  Şekil l'deki devreyi sembollerle şekil ll'deki gibi gösterebiliriz.




sembolleri ile gösterilir. Devrede ampullerin yerleştirildiği duyların sembolle gösterimi yapılmaz.
  Dünyanın her yerinde devre elemanlarının sembolle gösterimi aynıdır. Böylece herhangi bir ülkede yapılan bir aletin devresinin gösterimi bütün ülkelerde anlaşılır. Elektrikli aletlerin devreleri kullanım kılavuzlarında yer alır. Alet bozulduğunda bu kılavuzlara bakılarak tamir edilir.

Çalışmayan Devreler



  Şekildeki I. devrede ampul ışık vermemektedir. Pilin - kutbu ile ampul arasında bağlantı sağlanmamıştır.
   II. devrede ise devreye enerji sağlayan pil bağlanmadığı için ampul ışık vermez.
Bir devrenin çalışmamasının nedenleri:
• Pilin devreye yanlış bağlanması,
• Ampulün bozuk olması,
• Kablolarda kopukluk olması,
• Pilin ya da pillerin gücünün ampullleri yakmaya yetmemesi olabilir.
Pil Sayısının Değiştirilmesi Basit bir elektrik devresinde pil sayısını artırıp azaltarak da ampulün parlaklığını değiştirebiliriz.



I. devredeki ampul sayısı sabit tutulup pil sayısı artırılarak II. devre oluşturuluyor. Bu
devrede ampule daha fazla elektrik enerjisi verildiği için ampul daha parlak ışık verir.
Pil sayısını l'e indirdiğimizde ampulün parlaklığı azalır.
Basit elektrik devrelerinde devreye bağlanan her bir pil ampulün parlaklığının artmasına neden olur.

Yukarıdaki devrelerde
• Pil sayısı ► Bağımsız değişken
• Ampul sayısı—►Kontrollü değişkendir.
• Ampulün parlaklığı pil sayısına bağlı olarak değiştiği için bağımlı değişkendir.


B)Devre Elemanları ve Sembolleri

Kuvvet ve Hareket

A)Kuvvetler
Temas Gerektiren Kuvvetler

Çevremizdeki nesneleri hareket ettirmek için itme ve çekme kuvveti uygularız. Perdeyi çekerek açarız. Arabanın kapısını iterek kapatırız.
Cisimlere temas ederek (dokunarak) itme ya da çekme uygularız. Bazen de hareket ettirmek istediğimiz cisimlere başka cisimleri temas ettirerek harekete geçiririz.

Temas gerektiren kuvvet uygulayarak;
• Duran cisimleri hareket ettirebiliriz. Kuvvetin etkisiyle sallanma, dönme, hızlanma, yavaşlama, yön değiştirme hareketleri meydana gelebilir.
Hareket eden bir cismi durdurabiliriz.
Vurma, bükme, sıkma, germe yoluyla cisimlerin şekillerini değiştirebiliriz.
Uyguladığımız kuvvet yeterli değilse:
1. Cismi hareket ettiremeyiz.
2. Hareket hâlindeki cismi durduramayız.
3. Cismin şeklini değiştiremeyiz.
Temas Gerektirmeyen Kuvvetler
Topu yukarı doğru atmak için temas gerektiren kuvvet uygularız. Topu yukarı doğru iteriz.
Top, temas gerektirmeyen bir kuvvetin etkisiyle yere düşer.Oluşan yağmur damlaları temas gerektirmeyen bir kuvvetin etkisiyle yeryüzüne düşer.
Bir mıknatısı toplu iğnelere yaklaştırdığımızda toplu iğneler mıknatısa doğru yönelerek ona yapışır.
Plastik bir tarağı yünlü bir kumaşa sürterek küçük kâğıt parçalarına yaklaştırdığımızda kağıtlar tarağa yapışır.

Mıknatıs toplu iğnelere, plastik tarak kâğıt parçalarına temas gerektirmeyen kuvvet uygulamıştır,

B)Mıknatısları Tanıyalım
Mıknatıslar Hangi Maddeleri Çeker?
Selin, odasının tabanında bulunan tahtaların arasındaki küçük boşluğa demir yüzüğünü düşürdü. Eliyle almaya çalıştı ancak başarılı olamadı. Bir çözüm yolu düşünürken aklına yüzüğü mıknatısla alabileceği geldi. O gün fen ve teknoloji dersinde mıknatısların demir, nikel, kobalt, çelik gibi maddeleri çektiğini deney yaparak öğrenmişlerdi.
Selin, bir mıknatısı boşluğa yaklaştırdığında yüzüğün mıknatısa yapışarak dışarı çıktığını gördü.
Selin’in yüzüğü altın ya da gümüş olsaydı mıknatıs tarafından çekilemezdi. Mıknatıs yalnızca demir, nikel, çelik, kobalt gibi maddeleri çeker.

Mıknatısların Yapısı ve Özellikleri
En yaygın kullanılan mıknatıslar:
Halka mıknatıs,
çubuk mıknatıs ,
u mıknatıs,
yuvarlak mıknatıs
  Mıknatıslar demir, nikel gibi maddelere kuvvet uygulayarak çekmenin yanında birbirlerine de kuvvet uygular. Şekildeki mıknatıslar yaklaştırdıklarında birbirlerini çekiyorlar.
  Mıknatıslarda iki kutup bulunur. Bunlardan biri kuzey (N) diğeri ise güney (S)'dir. Mıknatısların farklı (zıt) kutupları yukarıdaki şekilde gösterildiği gibi birbirini çeker. Aynı kutuplar ise birbirini iter.
  Bir mıknatıs kırıldığında oluşan parçalar mıknatısın tüm özelliklerini taşır. Her bir parça demir, nikel, kobalt gibi maddeleri çeker. Bu parçaları birbirine yaklaştırdığımızda aralarında itme ve çekme olur. Parçalardaki zıt kutuplar birbirini çeker, aynı kutuplar birbirini iter.
   Mıknatıslar küçük parçalara ayrıldığında her bir parçası yine mıknatıstır. Parçalansa da mıknatısların N ve S kutupları yok olmaz. Bu nedenle birbirlerini iter ya da çekerler.
Mıknatıslanma
Metal bir cismi mıknatısa aynı yönde sürttüğümüzde cisim mıknatıslanır. O cisim de mıknatısın çektiği maddeleri çeker.
Metal kaşığı mıknatısla aynı yönde sürtelim. Sonra kaşığı toplu iğnelere yaklaştıralım. Kaşığın toplu iğneleri çektiğini görürüz.
Mıknatıs Nerelerde Kullanılır?
Hurdalıklarda büyük metal cisimleri kaldırmak için kullanılır.
Geri dönüşümü sağlanmak üzere toplanan kâğıtlar arasındaki metal parçalarını ayırmak için kullanılır.
Buzdolabı kapaklarında kullanılan mıknatıslar kapakların kapanmasını sağlar.
• Bazı dolapların kapaklarında kullanılır. Kapaktaki demir parçası mıknatıs tarafından çekilir, kapak kapanır.
Çantaların kapaklarında da kolay kapansın diye mıknatıs kullanılır.
Fabrika bacalarından çıkan dumanlarda bulunan küçük metal parçaları mıknatıslarla tutulur. Böylece çevreye zarar vermesi önlenir.
Not: Mıknatıslar, elektronik eşyalara zarar verebilir. Bu nedenle mıknatısları ve içinde mıknatıs bulunan nesneleri televizyon, bilgisayar, radyo, cep telefonu, disket, CD, banka kartlarından uzak tutmalıyız.
 C)Sürtünme Kuvveti
Düz bir zeminde yuvarladığımız top, bir süre sonra durur. Topun yuvarlandığı zeminde onun hareketini yavaşlatan ve durmasına neden olan bir kuvvet vardır. Bu kuvvete sürtünme kuvveti denir.
Sürtünme kuvveti;
Temas gerektiren bir kuvvettir,
Cisimlerin hareketini zorlaştırır,
Hareket eden cismi yavaşlatır ve durdurur,
Duran bir cismin hareket etmesini engeller.
  Bir cismi hareket ettirebilmek için sürtünme kuvvetini yenmeliyiz. Yani sürtünme kuvvetine eşit ya da daha büyük kuvvet uygulamamız gerekir. Şekildeki adamın keresteleri hareket ettirebilmesi için sürtünme kuvvetini yenebilecek bir kuvvet uygulaması gerekir.

Tekerlek, sürtünme kuvvetini azaltır. Bu nedenle tekerlekli cisimler daha kolay hareket eder.
  Cisimlerin özelliği kadar zeminin özelliği de hareketi kolaylaştırabilir ya da zorlaştırabilir. Arabalar taşlık yollarda daha zor hareket ederken asfalt yolda daha kolay hareket eder.
  Tahta ve halı üzerinde de sürtünme kuvveti fazla olduğu için cisimler zor hareket ettirilir.
  Pürüzsüz yüzeylerde sürtünme kuvveti daha azdır.
  Normal yüzeylerde yürürken düşmemizi engelleyen sürtünme kuvveti buzda az olduğu için kayıp düşebiliriz. Bu nedenle kışın lastik tabanlı ayakkabılar giyeriz.
Karlı ve buzlu yollarda arabaların kaymasını önlemek, sürtünme kuvvetini artırmak için tekerleklere zincir takılır.
Su da sürtünme kuvvetini azaltır. Islak zeminler ve ıslak çimenler bu nedenle kaygan olur.
İnsanlar buzda ya da karda daha hızlı hareket edebilmek için paten ve kayak kullanırlar.
Hava Direnci
  Bir kâğıt mendil ile mendil paketini yukarıdan aynı anda bıraktığımızda paket yere daha erken düşer. Kâğıt mendil havadaki sürtünmenin etkisiyle yere daha geç düşer. Havadaki sürtünme kuvveti pakete de etki etmektedir. Ancak havadaki sürtünme kâğıt mendili paketten daha çok etkiler.
  Havadaki sürtünmeye hava direnci denir.
Bir cismin hızı arttıkça hava direnci de artar.
  Bisikletle ne kadar hızlı gidersek yüzümüzde hava direncini o kadar çok hissederiz. Hızlı giden bir otomobil bisiklete göre, bir jet uçağı da otomobile göre daha çok hava direnciyle karşılaşır.
  Otomobil ve uçaklar hava direncini azaltacak şekilde tasarlanır. Ön tarafı ve tavanı yüksek bir araba hava direncinden daha çok etkilenir. Şekildeki spor arabalar hava direncini azaltacak şekilde tasarlanmıştır.
  Paraşütler kâğıt mendil gibi hava direncinden çok etkilenir. Bu nedenle yere yavaş yavaş iner. Böylece insanların yere hızlı düşerek yaralanmaları önlenmiş olur. Bazı jet uçaklarında kısa pistlere inerken durmalarını kolaylaştırmak için paraşüt kullanılır.
  Kuşların vücut yapıları havada daha rahat hareket etmelerini sağlar. Kuşlar bu yapıları sayesinde hava direncinden fazla etkilenmezler.
Su Direnci
  Hava gibi su da cisimlerin hareketini yavaşlatır. Yüzerken su direncini hissederiz. Suda hareket eden varlıklar su direncinden etkilenir.
 Vücut şekilleri ve üzerlerindeki kaygan pullar balıkların su direncinden az etkilenmelerini sağlayarak sudaki hareketlerini kolaylaştırır. Su direnci olmasaydı balıklar suda yüzemezdi.
  Deniz taşıtları, su direncinden daha az etkilenecek şekilde tasarlanmıştır.
  Su direnci de temas gerektiren kuvvettir. Bir cismin sudaki hızı arttıkça su direnci de artar.
 
Hangisinin Direnci Daha Fazladır?
İki metal parayı biri boş, diğeri su dolu iki şişeye aynı anda attığımızda boş şişeye atılan para şişenin dibine daha çabuk ulaşır. Çünkü su direnci hava direncinden daha fazladır.
Sürtünme Kuvvetinin Etkileri
* Günlük hayatımızda gerçekleştirdiğimiz birçok olay sürtünme kuvvetinin etkisiyle olmaktadır. Cisimleri tutma, yürüme, yazı yazma, bir yeri silme, bir cismi durdurma hareketlerini sürtünme kuvvetinin etkisiyle gerçekleştiririz.
* Sürtünme kuvveti arttığında hareket etmemiz zorlaşır. Bu durumda hareketli cisimleri durdurmak kolaylaşır.
*Sürtünme kuvveti azaldığında hareket kolaylaşır ancak cisimleri durdurmak zorlaşır.
*Kumsalda bisiklet sürmek zordur ancak durdurmak kolaydır. Kaygan bir zeminde bisikleti durdurmak zordur.
* İnsanlar sürtünme kuvvetini azaltmak için yıllardır tekerlekli cisimler kullanmaktadır.
* Araba motorlarındaki parçalar hareket ederken birbirine sürtünür. Bu sürtünmenin etkisiyle parçaların yıpranmasını önlemek, motorun ömrünü uzatmak için yağ kullanılır. Yağlanan parçalar arasındaki sürtünme kuvveti azalır. Yağlama işi birçok makinede kullanılır.
* Hava direnci yağmurun düşme hızını azaltır. Hava direnci atmosfere giren meteorların yeryüzüne zarar vermesini de önler.